Yaşınız kaç, deneyiminiz ne kadar ağır ve farklı olursa olsun insanları tanıyamıyorum diyenlerden misiniz? O halde depresyona girmemeniz kaçınılmaz şimdiden sizleri uyarayım. Ayağımızı İzmir’in kuru soğuğuna attık diyelim, diyelim ki kovit de değiliz, hiç canınız kahvaltı çekmeden amanın o da ne? Birisi herhangi bir manipülasyonuyla sizi sinir edip depresyona sokabilir o kadar hızlı bu iş yani.
Şimdi ben burada tek tek size sıralamayayım, girdiğiniz depresyonu daha da beter edip akıl hastanesi yönlendirmesi yapmayayım ama işlerin içinden çıkılacak gibi değil. Yaşadığımız sarmalları düşün düşün içinden çıkamayabiliriz. Bu yeri gelir koşullarının zorluğundan yakınan bir arkadaşımız olabilir, yeri gelir uzak bir tanış olabilir, yeri gelir çok yakın bir akraba olabilir, olur Allah da olur yani.
Bizi neyin bu hale getirdiğini düşünüyorum. Teoride ve pratikte nasıl ve neyin bu hale getirdiğini görebiliyorum ama bu çözmeye yetmiyor. Yavaşlığa dayanamamak, insanlara tahammül edememek, istenmeden öğüt verip durmak bunlar insanı insandan kaçırıyor.
Yaşadığımız toplumun ekonomik koşullarıyla, ulaşabildiği teknoloji arasındaki uçurum belki de en büyük sebep. Her şeyi görüp ona ulaşamamak… İzleyici olmak önceleri cazip gelse de izlenenlerin parçası olamamak içten içe bir öfke başlatıyor. Sonra o öfke kişinin karakteriyle evrilip o kişiye has bir davranış biçimiyle ortaya çıkıyor. Üst bilinçler farkındalıkla hallediyor olabilir ama bazıları da bambaşka yansıtıyor tüm yaşananları. Eğer ekonomik koşullarınız birçok şeye ulaşmanızı sağlıyorsa zaten şanslı azınlık içindesinizdir onlar bu yazımın konusu değil.
Bir mikrofon tutsak aslında üç ya da dört ana başlıkta toplumun en önemli sorunlarını maddeleştirip bakabiliriz neler olduğuna ve hayretler içinde kalabiliriz herkesin ne kadar da ortak şeylerden yakındığına. Durum böyleyken, hepimizi aynı ana kalemler rahatsız ederken nasıl bu kadar çözümsüz olabiliriz işte bu noktada yavaş yavaş depresyon umutsuzluğuna girmeye başlıyor insan. Askıdaki o gri kazağa gözü kayı kayıveriyor giymek için…
Ceketle biraz senli benli olur olmaz da hassas kişi şunu fark ediyor: “Herkes yakınıyor ama herkes yakındığını yapmaktan geri kalmıyor”. Alın size ceketle birlikte bir kaşık rahatlama şurubu, için için. Covid-19’dan yakınıp maske takmayanlar, alışverişte kasada alanıma girme diye kavga çıkarıp her işe karışanlar, klavye başında storilerden öğüt verip kendisi asla yapmayanlar, lar da lar lar… Bu ikiyüzlülükleri keşfeden şuruptan bir üst levela geçip hapa başlamasın da ne yapsın? Depresyon nedenleri ardı ardına yağarken sakince beklesin diyelim mi? Diyelim.
İşin kısası dostlar; yeni sabah, yeni gün zor, hele bu kış günlerinde hepten zor. Benim el örgüsü kazağım hazır, girmeye niyetiniz varsa size de bir tane örebilirim ama en iyisi nedir diye sorarsanız hiç depresyona falan girmeden aklımızın yattığı, insana, hayvana, doğaya önem veren, “hakkımızda” sını bu temel ilkeler üzerine yazmış bir örgüte, topluluğa bağlanıp çoğalmak derim. En yakınımızdakine, bizim gibi güzel ve saygılı düşünene bağlanalım, evde oturup karalar bağlamak yerine…