Uzun yıllar çalıştığım bir şirketin tepe yöneticisi veda yemeğimde “…İşte insan herkesle iyi geçinmeli” diyerek gözlerimin içine bakmış, “Bu da deneyimleriniz arasına eklenmiş olsun” demişti. İnsan eğer egosantiriğiyle çok tebelleş değilse “genel konuştu” herhalde deyip pek üzerine alınmaz ama hem o şirkette birkaç kişi canımı sıktığından hem de benim veda yemeğim olduğundan üzerime alınmıştım elbette.
Sözünü ettiğim kişi sevdiğim, umursadığım biri olduğu için sözlerini kulak ardı etmeyip hep düşündüm. Söylediği yeni bir söz değildi evet ama bana “nerede yanlış yaptığımı” düşündürdü uzun uzun. Öyle ya koskoca bir yöneticinin hem de güvendiğim bir yöneticinin bu şekilde uyarısını aldıysam başa dönüp tekrar tekrar düşünmeliydim olanları.
Kaynağa indikçe “Herkesle iyi geçinmeli miyiz?” sorusu zihnimde evrildikçe evrildi. Geldiğim en son noktada ise şu soruyu sorar oldum. “İnsan neden herkesle iyi geçinir?”
Herkesle iyi geçinen kimselerin çoklukla kendilerine her söyleneni kabullendikleri kabak gibi ortadaydı ve aksi olsaydı mutlaka bir “Çatışma” çıkardı. Bu olmadığına göre ya birileri her şeyi, her sözü, her davranışı kabulleniyordu ya da durmadan “susuyordu”. Sorunun kaynağı işte buradaydı. Nasıl “çatışmasız” bir öykü yazamıyorsak, yazacağımız öykü “tatsız, tuzsuz, sası bir eser oluyorsa” yaşamda da çatışmadan gelişemiyoruz. Dolayısıyla ileri gidebilmenin yaşama bir ivme kazandırmanın en öncelikli koşulu “çatışma” oluyor ister istemez. Tabii temel hak ve özgürlüklere saygı duyarak, severek ve ilerleme amaçlı, olgunca bir çatışmadan söz etmekteyim.
Çalıştığım bu şirketten ayrılalı hayli oluyor. Yöneticinin söylediği sözleri düşünmeyi bıraktım. Çünkü insan gerçekten “Konfor alanını kaybettiğinde ne yapacağını bilememenin çaresizliği içindeyse” herkesle iyi geçiniyor. Ülkemizdeki kadınların pek çoğu gibi ben de konfor alanımı ansızın kaybettiğim zaman ne yapacağımı çok erken yaşlarda öğrendim. Bu nedenle kendime güveniyor ve kişiliğime yapılan bir saldırı varsa orada sınırımı çizebiliyorum. Bir de “Herkesle iyi geçinmek tabiri” sanki bana sevdiklerini, iş arkadaşlarını “Herkes” yerine koyuyormuş hissini veriyor. Bu anlam yitimini de kabul etmekte zorlanıyorum.
Şimdi yeni bir şirkette görevliyim. Burada da “Herkesle iyi geçinmemeyi” hedefliyorum. Bildiklerimi öğretirken ve/ veya bilgilerini bana aktaran dostlarla değişim yaratmayı, çatışmayı, beraber büyümeyi ve gelişmeyi sürdürüyorum. Onları “herkes” yerine koymuyorum. Söylediklerini umursuyorum.
Bu yazımı, ilkelerimi içime sindirmemi sağlayan ve geçmişte kalan o yönetici için yazdım. Bana verdiği bu fırsata minnettarım.